Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
so Dinle! {səʋ}
  • [N] sol (müz.)
  • [ADV] o kadar, pek, öyleki, çok, kadar, böyle, öyle, şöyle, de, da, aynen, böylece, demek, demek ki
  • [CONJ] için, diye, yani, bu yüzden, ması: -ması için
so bağ.
1. bu/o yüzden, bundan/ondan dolayı; bunun/onun sonucunda: I was sitting in the back, so I couldn´t see the stage well. Arkada oturuyordum; bu yüzden sahneyi iyi göremedim. He told me to go, so I did. Bana git dedi. Bu yüzden gittim.
2. için: I gave him an apple so he wouldn´t go hungry. Aç kalmaması için ona bir elma verdim.
3. E?/Ne olacak?: He´s made a mistake. So? Bir hata yaptı. Ne olacak?
4. Bir keşifte bulununca kullanılır: So now I know what you were up to! Şimdi ne yaptığını biliyorum!
so s. böyle; şöyle; öyle: That´s just not so! Öyle değil, efendim! If that´s so, I´ll have to go. Öyleyse gitmeye mecburum.
so z.
1. böyle, böylece; şöyle, şöylece; öyle, öylece: While I was so doing the doorbell rang. Böyle yaparken kapı zili çaldı. Hold the knife just so. Bıçağı şöyle tut. So she says. Öyle diyor.
2. bu kadar; şu kadar; o kadar: “The table´s so long,” he said. “Masa şu kadar uzun,” dedi. Did you ever see a tree so lovely as this one? Hiç bu kadar güzel bir ağaç gördünüz mü? It was so big it wouldn´t fit in the box. Kutuya sığmayacak kadar büyüktü. Give me only so much. Bana ancak o kadar ver.
3. de, da: “I hope they´ll win.” “I hope so too.” “Onların kazanacağını umuyorum.” “Ben de.” “They have a dog.” “So do we.” “Onların köpeği var.” “Bizim de.”
4. k. dili çok, o kadar ki: You´ve been so kind. Çok nezaket gösterdin. She´s so beautiful! O kadar güzel ki!
5. Başkasının iddiasını yalanlamak için kullanılır: “I didn´t do it.” “You did so.” “Yapmadım.” “Yaptın.”
so z. {bağlaç}, {ünlem},

s. böyle, şöyle, öyle, bu suretle; bu kadar; şu kadar; bu veya şu sebepten; bu cihetle, bu münasebetle; pek âlâ, pek iyi; kadar, sanki; çok; pek çok; {bağlaç} şartı ile; müddetçe; bunun için; ve; {ünlem} Ya! demek ki; yeter, kâfi; Öyle mi? Tamam !

s. doğru. so far şimdiye kadar. So long k.dili. Hoşça kalın ! so to speak sözde, güya, sözün gelişi. so that ta ki; şöyle ki. So what ? Ne fark eder? Nolucak yani! and so bunun gibi, böylece; neticede. and so on ve saire, ve diğerleri. an hour or so bir saat kadar. He said so. Öyle dedi. He was born blind and remained so all his life. Kör olarak doğdu ve hayat boyu öyle kaldı. Its not so. Yalandır. just so yerli yerinde. Let it be so. Öyle olsun.