trail |
{treıl}
- [N] iz, yol, patika, kuyruk {elbise vb.}
- [V] sürüklemek, peşinden sürüklemek, izlemek, sürüklenmek, incecik tütmek, sürünmek, yerde uzamak {bitki}, dökülmek {yorgunluktan}
|
|
blaze the trail |
- [V] yol açmak, öncülük etmek
|
|
trail of blood |
|
|
trail off |
|
|
trail one's coat |
- [ID] aranmak, belâ aramak
|
|
vapor trail |
|
|
audit trail |
denetleme yolu |
|
audit trail |
denetleme tarihçesi, denetim izi |
|
audit trail |
denetleme izi |
|
audit trail |
denetim tarihçesi |
|
audit trail |
denetim izi |
|
audit trail |
bilgiişlem denetim tarihçesi |
|
be on s.t.´s trail |
1. {av köpeği} avın izini takip etmek: The dogs´re on the trail. Köpekler iz sürüyor. 2. bir şeyi takip etmek; bir şeyi aramak. |
|
blaze a trail |
1. {yol olmayan bir yerde} yol yapmak. 2. çığır açmak. |
|
blaze a trail |
1. çığır açmak. 2. ağaçların gövdelerinde çentikler açarak yeni bir yolun geçiş yerini işaretlemek. |
|
hit the trail |
k. dili yola koyulmak. |
|
pick up s.o.´s/an animal´s trail |
{takip edilen} birinin/bir hayvanın izini bulmak. |
|
Pointer trail |
Gösterge izi |
|
security audit trail |
güvenlik denetimi izi |
|
trail |
f.
i. sürüklemek, arkası sıra yerde sürüklemek; izlemek; geriden izlemek, geri kalmak; ayakla çiğneyerek yol yapmak; sürünmek; sürüklenmek; iz bırakmak, peşinde bırakmak; bitki gibi yerde uzamak; izleyerek avlamak;
i. iz; peten, sürüklenen şey, kuyruk; {bir} sürü, {bir} yığın; top arabasının kundak kuyruğu; patika, keçiyolu. trail ones coat başına belâ aramak, kaşınmak, aramak. trail rope çekme halatı. hit the trail yola koyulmak. She left a trail of broken hearts. Ardında bir yığın kırık kalp bıraktı. |
|
|