Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
stick Dinle! {stık}
  • [N] çubuk, sopa, dal parçası, asa, sap, baston, değnek, direk, çıta, sırık, kol, vites kolu, engel {yarış}, tokmak, ardarda atılan bombalar, uçaktan ardarda atlayan askerler, kumpas, çam yarması, hödük
  • [V] sokmak, geçirmek, batırmak, delmek, saplamak, bıçaklamak, uzatmak, takmak, koymak, yapıştırmak, iğnelemek, tutturmak, alıkoymak, tutmak
stick i. tahta parçası, değnek, baston, çubuk sopa, ağaç, sırık, tahta; matb. tertip cetveli, kumpas; {argo} içeceğe katılan alkollü içki; k.dili. gemi direği; orkestra şefinin değneği; ask. zincirleme atılan bombalar; hav. manevra kolu, idare kolu. the sticks kereste elde edilen orman; k.dili. taşra get on the stick işe başlamak, işe koyulmak. hold a stick to karşılaştırmaya değmek. walking stick baston wrong end, short end veya dirty end of the stick işin kötü tarafı.
stick f. {stuck} saplamak; delmek; koymak; sokmak; çakmak; saplanıp kalmak, hareket edememek, kopmamak; yapıştırmak, yapışmak; bıçaklamak, hançerlemek; batmak {iğne, diken}; k.dili. şaşırtmak; {argo} aldatmak;{ argo} mesuliyet yüklemek; matb. harfleri dizmek; sadık kalmak. stick around civarında dolaşmak, peşinden ayrılmamak; oyalanmak. stick at sakınmak; itirazda bulunmak; çekinmek; direnmek. stick to yapışmak. stick by sadık kalmak; civarında kalmak. Sticken up ! Eller yukarı ! stick in ones craw hazmedilmesi zor olmak {söz veya durum}. stick it out dayanmak, sonuna kadar kahrını çekmek. stick ones neck out tehlikeyi göze almak. stick out dışarı çıkarmak, dışarı çıkmak; aşikâr olmak. stick together birbirine yapışmak; dayanışmak, birbirine destek olmak. stick to ones fingers {para} deve yapmak. stick to ones guns direnmek. stick to ones knitting kendi işine bağlı kalmak. stick to ones ribs doyurmak. stick up {argo} yolunu kesmek, tabanca ile soymak. stick up for k.dili. tarafını tutmak. stick with it dayanmak, sonuna kadar sebat etmek. sticking plaster plaster .sticking point takıntılı yer.
stick f. {stuck}
1. in/into batırmak; saplamak; saplanmak: She stuck the needle in the cloth. İğneyi kumaşa batırdı. The splinter stuck in his finger. Kıymık parmağına saplandı.
2. in -e dikmek, -e dikine saplamak: He stuck the stakes in the ground. Sırıkları toprağa dikti.
3. -e sokmak; -e koymak: Stick this under your arm. Bunu koltuğunun altına sok. Just stick it in the trunk. Onu bagaja koyuver.
4. {on} {-e} yapıştırmak; {-e} yapışmak: He stuck the stamps on the package. Pulları pakete yapıştırdı.
5. sıkışmak; takılmak: This drawer always sticks. Bu çekmece her zaman sıkışıyor.
6. out -den dışarı çıkmak/uzanmak; -i {dışarı} çıkarmak/uzatmak: The board was sticking out of the car´s window. Tahta, arabanın penceresinden dışarı çıkıyordu. Don´t stick your arm out the window! Kolunu pencereden çıkarma! She stuck her tongue out at me. Bana dilini çıkardı.
7. in through -den içeri girmek/uzanmak; -den içeri sokmak/uzatmak: The bowsprit was sticking in through the window. Cıvadra pencereden içeri girmişti. He stuck his arm in through the window. Kolunu pencereden içeri soktu.
8. up through -den yukarı çıkmak/uzanmak; -den yukarı çıkarmak/uzatmak: The fig´s branches had begun to stick up through the bars of the grating. İncirin dalları ızgaranın aralıklarından yukarı doğru çıkmaya başlamıştı. Stick it up through the chimney! Onu bacadan yukarı uzat!
9. İng. -e dayanmak, -e tahammül etmek.
stick i.
1. {ağaçtan/çalıdan koparılmış} ince dal.
2. baston.
3. değnek, sopa.
4. {şerit halindeki çiklet/tebeşir/mobilya için} parça: Give me a stick of gum. Bana bir çiklet ver. He hasn´t got a stick of furniture. Bir tek mobilyası yok.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
beat with a stick
  • [V] sopalamak
big stick
  • [N] savaş tehdidi
carrot or stick
  • [N] ödül veya ceza
be in a cleft stick
  • [N] zor durumda olmak, çıkmazda olmak
cleft stick
  • [N] çıkmaz, zor durum
composing stick {kəm'pəʋzıŋ,stık}
  • [N] kumpas, dizgi harf yatağı
dogwood stick
  • [N] kızılcık sopası
stick to facts
  • [ID] hayale kapılmamak, gerçekleri gözardı etmemek
gold stick
  • [N] altın asa
guess stick
  • [N] sürgülü hesap cetveli, ölçek
hockey stick {'hɒkıstık}
  • [N] hokey sopası
laundry stick
  • [N] tokaç
stick like a leech to smb.
  • [N] sülük gibi yapışmak
memory stick
  • [N] hafıza: taşınabilir hafıza kartı
orange stick
  • [N] manikür kürdanı
stick to the point
  • [V] konudan ayrılmamak, konudan sapmamak, konuya sadık kalmak
setting-stick {'setıŋstık}
  • [N] kompas
shaving stick
  • [N] tıraş sabunu
dry stick
  • [N] çam yarması, hödük
dull stick
  • [N] çam yarması, hödük

Türkçe » İngilizce İlişkili Sonuçlar Yukarı
gear lever/stick/shift // vites kolu gear