Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
speaking {'spi:kıŋ}
  • [A] konuşan, akıcı, berrak, etkileyici, dokunaklı
  • [N] konuşma
speaking s.

i. hitabetme kabiliyeti olan; söz söyleyen; konuşacak gibi, canlı;

i. konuşma, söyleme; ezberden nutuk söyleme; hitap. speaking acquaintance uzaktan aşinalık; tanıdık. speaking likeness aşırı benzeyiş, tıpkısı olma. speaking tube odalar veya katlar arasında konuşmaya mahsus boru; den. kumanda borusu. be on speaking terms selâm vermekten ileri gitmeyen; aşinalığı olmak. The brothers were not on speaking terms Kardeşler selâmlaşmıyorlardı bile.
speaking hitabetme kabiliyeti olan; söz söyleyen; konuşacak
speaking n.konuşma:v.konuş:prep.konuşarak
speaking konuşma i.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
confidentially speaking
  • [PHR] aramızda kalsın, laf aramızda
evil-speaking {'i:vəl,spi:kıŋ}
  • [A] kötüleyici, kötüleyen, yeren, iftira eden
frankly speaking
  • [ADV] açıkçası, doğrusu
I want an English-speaking guide.
  • [PHR] rehber: İngilizce konuşan bir rehber istiyorum.
I need an English-speaking lawyer.
  • [PHR] avukat: İngilizce konuşan bir avukata ihtiyacım var.
in a manner of speaking
  • [ADV] bir anlamda, sözün gelişi, tabiri caizse
Speaking ... (on the phone)
  • [PHR] efendim: Efendim ...
Who is speaking?
  • [PHR] görüşmek: Kiminle görüşüyorum?
generally speaking
  • [ADV] genelde
legally speaking
  • [ADV] kanunen, hukuken
stop speaking
  • [V] susmak
speaking clock
  • [N] saat servisi {telefon}
speaking ill of
  • [N] kötüleme
speaking of
  • [ADV] gelince, bahsederken, tam sözederken
speaking trumpet {'spi:kıŋ,trʌmpıt}
  • [N] megafon
speaking tube {'spi:kıŋtu:b}
  • [N] konuşma borusu
speaking well
  • [N] hitabet
Is there an English-speaking stewardess on board?
  • [PHR] hostes: Uçakta İngilizce konuşabilen hostes var mı?
strictly speaking
  • [ADV] açık konuşmak gerekirse, açıkçası, doğrusu
be on speaking terms {with} {biriyle} selamlaşıp konuşmak.