deep-fishing |
- [N] açık deniz balıkçılığı
|
|
fishing |
{'fıʃıŋ}
- [N] balık avı, balık tutma, ağız arama
|
|
Fishing is not allowed here. |
- [PHR] balık: Burada balık tutmak yasak.
|
|
go out fishing |
|
|
I am interested in fishing. |
- [PHR] balık: Balık tutmayı seviyorum.
|
|
Is fishing allowed here? |
- [PHR] balık: Burada balık tutmak serbest mi?
|
|
fishing boat |
|
|
fishing line |
{'fıʃıŋ,laın}
|
|
fishing-net |
{'fıʃıŋ,net}
|
|
fishing pole |
|
|
fishing rod |
{'fıʃıŋ,rɒd}
|
|
fishing smack |
{'fıʃıŋsmæk}
|
|
fishing tackle |
- [N] olta takımı, balıkçı takımı
|
|
fishing village |
|
|
fishing gear |
|
|
ground fishing |
- [N] kıyı balıkçılığı, dip balıkçılığı
|
|
sponge |
{spʌndʒ}
- [N] sünger, mayalı kabarık hamur, pandispanya, ayyaş, içkici, alkolik, asalak, otlakçı, beleşçi, uskunca fırçası
- [V] süngerle silmek, otlakçılık etmek, asalaklık etmek
|
|
pass the sponge over |
- [ID] sünger çekmek, unutmak
|
|
throw up the sponge |
- [ID] pes etmek, havlu atmak, yenilgiyi kabullenmek
|
|
sponge bag |
{'spʌndʒbæg}
|
|