Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
thick Dinle! {ɵık}
  • [A] kalın, yoğun, koyu, boğuk, sık, dumanlı, sisli, kalın kafalı, belirgin, yakın {arkadaş}, aşırı, fazla
  • [N] kalın kafalı, kalınlık, en heyecanlı yeri, en çok olduğu yer
thick s.
1. kalın: a thick layer kalın bir tabaka. This stratum´s three meters thick. Bu tabaka üç metre kalınlığında.
2. koyu; yoğun, kesif: thick yogurt koyu yoğurt. thick fog yoğun sis.
3. sık olan, sık; ağaçları/çalıları sık olan {orman}.
4. çok, dolu: On that beach the shells were thick. O sahilde deniz kabukları çoktu.
5. İng., k. dili kalın kafalı, gabi.
6. k. dili sıkı fıkı, canciğer, samimi.
7. boğuk, kısık {ses}.
8. k. dili {içkiden dolayı} serseme dönmüş ve ağrılar içinde olan {kafa}.

z.
1. kalın bir halde, kalınca.
2. çok miktarda, çok.
thick s.

i.

z. kalın; kalınlığındaki; sık, çok; koyu; kesif; ahmak, kalın kafalı; dil tutulur gibi telaffuz olunan, anlaşılmaz; boğuk, kısık; k.dili. sıkı, samimi; ing., k.dili. aşırı;

i. kalınlık; bir şeyin en yoğun yeri veya zamanı;

z. kalınca; sık; koyu bir halde. thick as thieves aralarından su sızmaz. Blows came thick and fast Yumruklar birbiri ardı sıra indi. He felt it was a bit thick to be fired Haksız yere kovulduğunu düşündü. in the thick of the fight mücadelenin en şiddetli yerinde. lay it on thick k.dili. abartmak, mübalâğa etmek; dalkavukluk etmek. through thick and thin her güçlüğe katlanarak, yılmadan. thickish

s. kalınca, koyuca . thickly

z. kalın olarak. thickness

i. kalınlık; sıklık.
Thick Kalın
thick thick thîk Sıfat * kalın. * koyu; yoğun, kesif. * sık olan, sık; ağaçları veya çalıları sık olan {orman}. * çok, dolu: On that beach the shells were thick. O sahilde deniz kabukları çoktu. Konuşma Dili * kalın kafalı, gabi. Konuşma Dili * sıkı fıkı, can ciğer, samimi. * boğuk, kısık {ses}. Konuşma Dili * {içkiden dolayı} serseme dönmüş ve ağrılar içinde olan {kafa}. Zarf * kalın bir halde, kalınca. * çok miktarda, çok.

İngilizce » Türkçe İlişkili Sonuçlar Yukarı
thick crust
  • [N] hamur: kalın hamur
put it on thick
  • [V] abartmak, şişirmek
thick soup
  • [N] koyu çorba, ezme çorbası
in the thick of it
  • [ADV] en civcivli zamanında, en heyecanlı yerinde, tam ortasında