Sonuçlar

İngilizce » Türkçe Yukarı
whole Dinle! {həʋl}
  • [A] bütün, toplu, tüm, tam, sağlam, sağlıklı, yarasız beresiz, öz
  • [N] tüm, toplam
whole s.

i. tam, bütün, tüm; sağlam, sağ, iyi, sağalmış, iyileşmiş;

i. tüm, bütün, kül; tam şey; toplam. whole blood bütün kan, şişe kanı. whole hog {argo} bir şeyin bütünü. go the whole hog {argo} bir işi tam yapmak, sonuna kadar uğraşmak. whole milk kaymaklı süt. whole note müz. yuvarlak nota, dörtlük nota. whole number tam sayı. whole tone müz. tam perde . wholewheat bread kepekli buğday ekmeği. as a whole umumiyet itibariyle; tamamen. have a whole lot of fun çok eğlenceli vakit geçirmek. on the whole genellikle. out of whole cloth uydurma, temelsiz. with a whole skin sapasağlam. with my whole heart bütün kalbimle. wholeness

i. bütünlük.
whole s.
1. tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole attention! Tüm dikkatini bana ver! The whole group came. Gruptakilerin tümü geldi.
2. bütün, tam: Can you knock back a whole bottle? Bütün bir şişeyi devirebilir misin?

i. bütün: Two halves make a whole. İki yarım bir bütünü oluşturur.
Whole Bütün
whole whole hol Sıfat * tam; bütün, tüm: He stayed there for a whole week. Tam bir hafta orada kaldı. She talked the whole time. Hep konuştu. Give me your whole attention! Tüm dikkatini bana ver! The whole group came. Gruptakilerin tümü geldi. * bütün, tam: Can you knock back a whole bottle? Bütün bir şişeyi devirebilir misin? İsim * bütün: Two halves make a whole. İki yarım bir bütünü oluşturur.